6 Şubat 2022 Pazar

Franz Liszt Kimdir? Hayatı ve Eserleri Nelerdir?

Franz Liszt Kimdir? 

Franz Liszt, az zamanda eşi görülmemiş bir virtüoz olarak tanınmaya başladı ve Paris’in Aristokrasi salonlarına girmeyi başardı. O sıralarda Rossini’nin tertiplediği bir konserde çalan Liszt’i dinleyenler, “Yeni bir Mozart tarihi başlıyor” diyorlardı. Bu konserden sonra O’na prensler ve tanınmış büyükler tarafından armağanlar ve oyuncaklar verildi. 8.3.1824 de, 13 yaşındayken yeni bestelediği “Don Sache” operasını bir yıl sonra, Müzik Akademi Royal sahnesinde oynattı. Kuliste babasının yanında duran küçük Liszt’i kucaklayıp sahneye getirdiler. Halk alkıştan salonu çınlatıyordu.

Bu konserlerinden sonra Franz Liszt, artık 15 yaşına gelmiş, büyümüş bir delikanlı olmuştu. Piyanosuna bütün kudretiyle sarılarak arka-arkaya yazdığı besteler basılmaya başlanmıştı. Daha şimdiden dört elle çalınmak için 1 sanat, 1 trio, 1 beşli bestelemiş, virtüoz ruhunda başkaları yerine kendi yaratılarını çatma duygusu uyanmıştı. Buna karşın geçim durumları daralıyor, babasına gelen aylık ödenek yeterli olmuyordu. Bunu dengelemek için annesi de çalışmak istediyse de oğlu genç Liszt, O’nun hem evde, hem de dışarda çalışıp yorulmasına izin vermedi “Hayır! Anneciğim, ben çalışır para kazanirtm” dedi.

1828 de, 17 yaşında olan Liszt, bir konserde kazandığı büyük başarı üzerine, gazetelerin O’nu göklere çıkaran yazılarından sonra birçok öğrenci O’ndan ders almaya başladı. Öyle günler oldu ki, ders vermekten piyano çalışmaları bile aksıyordu. Ama ailesini geçindirmenin en iyi yolu da buydu. Bundan sonra kısa bir süre, bir perdelik Don Sanche’yi Fransa’nın başka kentlerinde ve Ingiltere’de göstermek üzere bir turne tertip etti. Her yerde zaferden zafere koşuyor ve büyük takdir topluyordu. Fakat babasını 1827 de kaybetmesi genç sanatçıyı çok üzdü ve hasta düşürdü.

Franz Liszt Hayatı ve Eserleri Nelerdir?

Liszt, hemen kendisini topladı ve yeni düşüncelerle eserler bestelemeye başladı. Kalan vaktini Paris’te Chepin gibi romantiklerle birlikte geçiriyor ve mutlu günler yaşıyordu. Bununla birlikte bütün başarıları O’nu hiç şımartmıyor ve daha önce babasının ve öğretmeninin çizdiği çetin programa uyarak Bach’ın 12 fügü’nü ayrı-ayrı öteki tonlara çeviriyor ve çalışıyordu. Bu çalışma ve yalnızlık 6 ay kadar sürdü. Bu devrede rahip olmayı bile tasarladı. Bir süre geziler yapınca kendine geldi ve yeniden sosyeteye karıştı, üstün yeteneğini ulaşılmaz bir düzeye getirerek parlak piyanosuyla Paris’te mey-dan okumaya başladı.

1830-35 yılları arasında büyük eserler yazmaya başladı. Bunlar yanında kudretli parmaklarıyla Bach, Handel, Beethoven, Weber ve Schumann’ın eserlerini Avrupa’nın belli başlı kentlerinde çalarak ününü bir kat daha pekiştirdi.

Birkaç yıl böyle heyecanlı günler geçirdikten sonra 6.10.1835 de Kontes Marie d’Agoulfle evlendi ve bir süre İsviçre’de kaldı. 1836 da Liszt’e bir rakip olan piyano virtüozu Thalberg Parise gelmişti. Liszt, O’nunla bir kez karşılaşmak için Paris’e geldi. Tertip edilen konserde ikisi de çalmıştı. Ertesi gün gazeteler, “Thalberg piyanocuların birincisi, Liszt’de virtüozu” diye yazmışlardı. Tekrar İsviçre’ye döndü. Blandine adında bir kızları olmuştu. Bu kez İsviçre’den ayrılarak İtalya’ya geldiler. Orada 1837 de Cosima (Gelecekte R. Wagner’in eşi’ olacak) adında ikinci kızları Dünyaya geldi.

1839 dan 1844 yılları arasında Danyel adında bir erkek çocukları olduktan sonra, uzun süre ve devamlı konser gezilerine çıktı. Fransa, İspanya, Almanya, Avusturya, Macaristan, Polonya ve Rusya’da başarılar kazandı ve her yerde alkışlandı. Viyana’da iken, Reethoven’in doğum yeri olan Bonn’da Beethoven’in bir heykelinin dikilmesi için verdiği konserde 60.000 Frank toplamış ve göndermişti. O akşam fenerlerle donatılmış bir alay müziksever, Liszt’in oturduğu yere kadar O’na eşlik etmişlerdi.

Ayrıca caddeden geçerken klavyenin bu ateşli şampiyonunu, müziğin taçsız kralını pencerelerden çiçek yağmuruna tutmuşlardı. Bundan sonra Macaristan’a geçmiş, doğduğu evi ve çocukluk arkadaşlarını bulmuş, köy kızlarının Çardaş oyunlarını, Macar Çigan toplulukların’ görmüş ve hemşehrileri tarafından bir kral gibi büyük sevgiyle karşılanmıştı.

Liszt, 1843 de tekrar Paris’e geldi. Kendisini görmeye gelen besteci R. Wagner’le tanıştı. Bir süre sonra zaferlerle dolu Rusya gezisine başladı. Birgün Rus Çarının önünde bir konser verirken, kralın yanındakilerle konuştuğunu gören Liszt , ellerini piyanodan çekip konseri yarıda kesti.

Müziğin durduğunu farkeden Çar, “Liszt’e birşey mi oldu” diye sordu ve öfkeli öfkeli Liszt’e baktı. Liszt, alaylı bir pozla “Çar Hazretleri konuşurken bizlere de susmak düşer” diye cevap verdi. Çar’ın generallerinden biri sorunu yeniden kurcalamak amaciyla Liszt’e dönerek : “Siz şimdiye kadar hiç askerlik yaptınız mı?” diye sordu. Liszt de hemen O’na “Hayır, ama siz de hiç piyano ile konser verdiniz mi?” diye yanıt verdi.

Franz Liszt Yaşamı

Liszt, uzun süre konser turnelerinden sonra 1846-48 yılları arasında Paris’e geldi. Bu sırada verdiği bir konserde Kral Luoise-Philipp de bulunuyordu. Liszt’i takdirlerle kutladı ve Fransa’nın en büyük “Legion d’hcnneur” nişanın’ verdi. Müzisyenler kadar devrin şairleriyle de dostluk yapıyordu. Bunlar arasında Balsac, Alman Heine, Victor Hugo ve George Sand gibi şairler vardı. Yine sosyetenin gözde virtüozu, bestecisi ve bir salon artisti olarak günlerini değerlendirirken yeni bir konser gezisi yapmaya başladı. Önce Macaristan’da kurduğu Müzik Akademisinin başkanı oldu.

Romanya’dan sonra 1847 de İstanbul’a geldi. Dolmabahçe Sarayının kuyruklu Trard piyanosuyla o zamanın Padişahı Sultan Mecit karşısında çaldı ve anı olarak Padişah adına bir marş yazdı. Başarısından dolayı Padişah, kendisini kutladı ve değerli bir nişan verdi. İstanbul’u çok beğenen Liszt , Boğaziçinde ve çeşitli yerlerde geziler yaptı. Türk müzisyenlerinin sosyal durumlarıyla yakından ilgilendi.

1848 de konserlerini bitirdikten sonra Weimar’a yerleşti. 1849 da Paris’te tanıştığı Wagner’le aralarında derin bir dostluk başladı. Orada kendisine saray tiyatrosunun müdürlüğü verildi. Burada kendi yaratılarını hiç düşünmüyor, önce çağdaş’ Wagner’in operalarını sahneye koyuyor ve onları tanıtmaya çalışıyordu. Yorgunluk nedir bilmeyen, bütün sanatçıların tanınmasına yardım eden, hiç bir çıkar beklemeden sanatçı özverilerini ömrünün sonuna kadar sürdüren Liszt , karşısına çıkan kaba ruhlu, kıskanç yaradı-110 bazı insanlar yüzünden, 13 yıl bu görevde kaldıktan sonra, Weimar’dan ayrıldı. Sadık birkaç öğrencisiyle 1861 de Roma’ya gitti.

1865 de, din duyguları içerisinde Vatikan Klisesine giderek resmi bir törenle rahip oldu. Bu tarihten başlayarak dini eserler yazmaya başladı. Yine ‘hayatının sonuna kadar besteler ve konser gezileri yaparak, kendisinden önce hiçbir sanatçıya kısmet olmayan ün ve saygı görerek yaşadı. 1865 de, Roma’da 75, yaşgünü onuruna tertip edilen büyük şenliklerde bulunduktan sonra son bir kez Paris’e ve sonra Beyreuth’daki çocuklarının yanına gitti.

Wagner, daha önce Liszt’in kızı Cosima ile evlenmişti . Liszt, hastalığına bakmadan damadının Wagner Festivalinde “Parsifal” cperası oyununa giderken yolda üşüdü. Eve dönünce şiddetli bir öksürüğe tutuldu. Doktor çağırdılar, ama kurtarılamadı. Küçük yaşlarda bugün-yarın öleceği söylenen yılların ünlü çocuğu Franz Liszt, Bayreuth’ta 31.7.1886 günü 77 yaşındayken kızı Cosima’nın kolları arasında hayata gözlerini kapadı.

Liszt, piyano edebiyatını virtüözite ve parlak teknik isteyen yaratılarla zenginleştirdi. Piyanonun Paganini’si deyimini alan Liszt, eserlerinde yeni armonileri, teknik formları ve derin duyarlığı ile Alman romantik okulunun en tanınmış kişisidir. Buna göre Liszt, ulus olarak Macar, kültür bakımından Alman’dır. Piyanonun alanını orkestra etkilerine kadar yükselten ve renk duyarlığını orkestra eserlerinden de belirten, daha önce de örneği görülmemiş bir bestecidir.

Bitkilerde Mineral ve Tuzların Önemi

Bitkilerin beslenmesi denildiği zaman öncelikle mineral tuzlar akla gelir. Hemen her bitki büyüyüp gelişmek için belirli mineral tuzlarına ihtiyaç duyar. Bu tuzlar çeşitli elementlerden oluşur. Bilinen 92 doğal elementin 17 tanesi bitkiler için esansiyeldir, Bu 17 elementin bir kısmı makro, bir kısmı da mikro besin elementi olarak adlandırılır. Örneğin azot (N), potasyum (K), fosfor (P), kükürt (S) ve magnezyum (Mg) bitkilerin fazlaca ihtiyaç duyduğu makro besin elementleridir. Diğer yandan klor (CI), demir (Fe), bor (B), mangan (Mn), sodyum (Na), bakır (Cu), nikel (Ni), çinko (Zn) ve molibden (Mo) gibi elementlere bitkiler çok az gereksinim duyar. Bunlar da mikro besin elementleri olarak bilinir. Fakat miktarı ne olursa olsun bu elementlerden biri olmadığı zaman bitki yaşam döngüsünü tamamlayamaz. Bitkiler makro ve mikro besin elementlerinin optimum düzeyde bulunduğu ortamlarda en iyi şekilde büyür ve gelişir.

Besin elementleri,

  • Karbonhidrat, lipit, protein ve nükleik asit gibi çok sayıda organik bileşiğin yapısına katılır.
  • Özellikle mikro besin elementleri enzimatik faaliyetlerde görev alır ve enzim kofaktörü olarak iş görür.
  • Hücrelerin ozmotik basıncının düzenlemesinde etkili olur.
  • Klorofil sentezinde ve elektron taşıma sistemlerinde kullanılır.
  • Çiçek açma, meyve ve tohum verme gibi olaylarda rol alır.
  • Fotosentez ve solunum süreçlerinin birçok kademesinde iş görür.

Makro ve mikro besin elementlerinden bir kısmının bitkilerdeki temel fonksiyonları aşağıda özetlenmiştir.

Azot (N): Bitkilerin en çok ihtiyaç duyduğu besin elementlerinden biri azottur. Bitkiler azotu çoğunlukla nitrat tuzları olmak üzere nitrat (NO3) ve amonyum (NH4) formunda ortamdan alır. Bitkiler havanın azot gazından doğrudan yararlanamaz. Havanın azot gazı bazı mikro-organizmaların faaliyeti, yıldırım ve şimşek gibi tabiat olaylarının etkisi ile amonyak şeklinde toprak ve suya verilir. Amonyak ise yine bazı mikroorganizmaların etkisi ile bitkinin metabolizmasında kullanabileceği nitrat ve amonyum formlanna dönüştürülür.

Azot bütün amino asitlerin ve dolayısıyla protein yapılı bütün bileşiklerin, nükleik asitlerin (DNA ve RNA), ATP nin, bazı bitki hormonlarının yapısına katılır. Bitkinin azot eksikliğinde gelişmesi yavaşlar, yaprakları sararır ve yaşlı yapraklarında kahverengi lekelenmeler meydana gelir.

Fosfor (P): ATP nin, nükleotidlerin, DNA ve RNA nın yapıtaşlarından biri fosforik asit (H3PO4) tir. Fosfor ayrıca fosfolipitlerin yapısına katılır ve hücrelerdeki enerji transferinde görev yapar. Bitkiler fosforu çoğunlukla fosforik asit şeklinde alır ve kullanır. Fosfor bitkilerin büyümesinde, gelişmesinde ve ürün bağlamasında rol alır.

Potasyum (K): Potasyum, bitkilerdeki ozmotik basınç düzenlemelerinde ve özellikle de gözeneklerin açılıp kapanmasında anahtar rol oynar. Solunum ve fotosentez süreçlerinde görev yapan bazı enzimlerin kofaktörü olarak görev yapar. Potasyum eksikliğinde bitkinin büyümesi yavaşlar, yaprakları doğal yeşil rengini kaybederek sararmaya başlar. Potasyum içermeyen çözeltilerde yetiştirilen bitkiler hayat döngülerini tamamlayamaz.

Kükürt (S): Bazı amino asitlerin dolayısı ile bütün proteınlerin yapısına katılır. Eksikliğinde bitkinin büyümesinde ve gelişmesinde yavaşlama olur.

Magnezyum (Mg): Klorofilin yapısına katılır. Özellikle fotosentez ve solunum reaksiyonlarında görev yapan bazı enzimlerin kofaktörü olarak iş görür. Protein sentezinde, ribozom alt birimlerinin bir arada tutulmasında görev alır. Eksikliğinde fotosentez ve protein sentezi yavaşlar. Bitkinin büyümesinde ve gelişmesinde gerileme görülür. Yapraklardaki damarlar arasında lekelenmeler meydana gelir. Yapraklar kıvrık, solmaya başlar ve erkenden dökülür.

Klor (CI): Bazı enzimlerin kofaktörü olarak görev yapar. Hücre bölünmesinde ve fotosentezde görev yapar. Bu element bitkilerde çok az miktarda ve iyon halinde bulunur. Eksikliğinde yapraklar kurur. Yokluğunda bitki hayat döngüsünü tamamlayamadan ölür.

Çinko (Zn): Klorofil sentezi için gerekli olan çinko ayrıca, birçok enzimin kofaktörüdür. Eksikliğinde bitkinin büyümesi ve gelişmesi yavaşlar. Yaprakları küçük kalır ve şekil bozukluğu gösterir.

Demir (Fe): Bitkilerde çok az miktarda bulunan bir mikro besin elementidir. Bazı enzimlerin kofaktörü olarak iş görür. Klorofil sentezinde görev yapar. Fotosentez ve solunumdaki elektron taşıma sistemlerinin bir elemanı olan sitokromların yapısına katılır. Eksikliğinde öncelikle klorofil sentezi etkilenir ve yapraklar beyaza dönüşür. Molibden (Mo): Bazı enzimlerin kofaktörü olarak iş görür.

Bakır (Cu): Bazı enzimlerin kofaktörü olarak iş görür. Fotosentezdeki elektron taşıma sisteminin bir elemanı olan plastosiyaninin yapısına katılır.

Nikel (Ni): Azot metabolizmasında enzim kofaktörü olarak görev yapar.

Bitkilerin yapısına en fazla miktarda katılan ilk üç element karbon C, oksijen (0) ve hidrojen (H) dir. Bitkiler karbon ve oksijeni karbon dioksit (CO2) şeklinde havadan alırken, hidrojeni sudan sağlar. Bu üç element doğada her zaman yeterli miktarda bulunur. Fakat diğer elementler için durum her zaman böyle değildir. Örneğin yukarıda bahsi geçen makro ve mikro besin elementleri her ortamda yeterli miktarda bulunmaz. Ortamda bulunan besin elementlerinden miktarı en alt düzeyde olanı sınırlayıcı etki gösterir. Yani diğer besin elementleri ortamda yeterli düzeyde olsa bile bitki miktarı en az olan elementten yararlandığı düzeyde diğer elementlerden yararlanabilir. Örneğin magnezyum elementi bitki için gereklidir. Fakat toprakta az miktarda bulunur. Toprakta diğer elementler yeterli miktarda olsa bile bitki magnezyum elementinden yararlandığı ölçüde diğer elementlerden yararlanır. Yani magnezyum sınırlayıcı etki yapar. Buna Minimum yasası denir. Bu yasa bitkilerin beslenmesinde, bazı elementlerin gerekli olduğunu saptamak amacıyla ilk kez 1840 yılında Liebig tarafından ortaya atılmıştır. Bu kural bugün tüm canlılara uygulanmakta ve çeşitli ekolojik faktörler için de kullanılmaktadır.

Tarım ve ziraat yapılan alanlarda besin elementleri her zaman yeterli düzeyde olmayabilir. Bu açık gübreleme ile giderilmektedir. Bitki beslenmesinde gerekli element veya elementleri içeren, bitkinin büyüme ve gelişmesini sağlayan doğal veya yapay maddelere gübre denir. Gübrelerin bir kısmı azot, fosfor, potasyum ve demir gibi elementlerden yapay olarak üretilmektedir. Bir kısmı da bitki ve hayvan kalıntılarının ayrışması sonucu doğal olarak elde edilmektedir.

Bazı bitki türleri toprak ortamındaki elementleri almak için nodül veya mikoriza gibi özelleşmiş yapılar kullanır. Nodül bazı bitkilerin köklerinde gelişen küçük yumrucuklardır. Özellikle baklagillerin (bezelye, fasulye, nohut, mercimek) kök hücreleri ile azot bağlayıcı bazı bakteriler (Rhizobium gibi) arasında mutualist ilişki görülür. Rhizobium bakterilerinin bitki kök hücrelerine girmesi ile kökte nodül adı verilen yumrular meydana gelir. Nodülde bulunan bakteriler havanın serbest azotunu bağlar. Bitki bu azottan amino asit, nükleotid ve protein gibi çeşitli bileşikler sentezler.

Bitkinin topraktan su ya da suda erimiş maddeleri almak için kullandığı yapıların başında mikoriza gelir. Mikoriza bitkinin canlı kökleri ile mantar hifleri arasın-da gelişen simbiyotik birlikteliktir. Bitki kökleri sadece uygun mantar hifleri ile mikoriza oluşturabilir. Mikoriza sayesinde bitki ile toprak arasında geniş bir temas yüzeyi gerçekleşir. Mantar hifleri toprak çözeltisindeki su ve minerallerin ve özellikle de fosforun emilmesi için bitkiye geniş bir yüzey sağlar. Bitki de ürettiği organik besinlerle mantarı besler. Mikoriza oluşumu birçok bitkide görülür. Bu bitkiler daha iyi rekabet etme avantajına sahiptir, daha iyi gelişirler ve bolca ürün verirler.

5 Şubat 2022 Cumartesi

Amip Nedir? Nasıl Ürer? Amiplerin Özellikleri Nelerdir?

Tanım

Amip, bir başka ismiyle amoeba sürüngen halde ilerleyen tek hücreli ökaryot canlı ailesinin genel ismidir. Amip olarak tek bir canlı bulunmamaktadır. Toplu halde amipler bulunmaktadır. Bu kriterlere sahip canlıların meydana getirdiği sınıf ile alakalı yapılmış olan genetik çalışmalar sınıfın çeşitleri arasında çok net değişikliklerin bulunduğunu ortaya çıkarmıştır. Bakterilerde olduğu gibi hücreliler de prokaryot yapıda bulunur. Fakat amip, öglena gibi canlıların bulunduğu ökaryotik tek hücreliler sınıfı da vardır. Bunlar bakterilere göre hayli gelişmiş haldedir.

Amip’in Özellikleri Nelerdir?

Bu grupta bulunan canlıların birtakım özellikleri bulunmaktadır.

Hücre Yapıları Nasıldır?

Bütün canlı organizmaları iki gruba ayırabiliriz: prokaryotlar ile ökaryotlar olarak. Prokaryotik hücrelerin tersine, ökaryotik hücreler gayet güzel organize haldedir. Bakteri ile Arkeler prokaryot iken diğerleri ise ökaryottur.

Amipler prokaryot değil ökaryottur. Genellikle tek bir hücreden oluşmaktadırlar. Amip hücresi, ökaryotlar da olduğu gibi birtakım özellikleri bulunur. Amip sitoplâzması ile hücresel içeriği hücre zarının içerisindedir. DNA, çekirdek içerisinde zar ile kapalı halde toplanmıştır. Enerji üretimi ile proteinin taşınması gibi farklı hücresel görevleri yapan zar ile çevrilmiş organellere sahiptir.

Bunların yapısı birçok amip için ortak şekildedir, fakat bazı istisnalar vardır. Örnek verecek olursak, bizde bulunan amip dizanteri meydana getiren parazit Entamoeba histolytica, proteinleri salgıya çevirerek paketleyen golgi’ye sahip değildir.

Bundan farklı olarak, aynı görevleri yapan golgi’ye benzer bölmeler yahut kesecikler içermektedir. Yapılan çalışmalar birtakım amip çeşitlerinin mitokondrisinin de bulunmadığını ortaya çıkarmıştır.

Yalancı Ayaklarla İlgili Bilgiler

Yapı bakımından amipler yüksek organizmaların hücrelerine fazlaca yakın haldedir. Amiplerin insanların beyaz kan hücrelerine yapı bakımından benzerlik gösterdiği de söylenir.

İnsanlarda ki beyaz kan hücrelerinde olduğu gibi amipler de yalancı ayak oluşturmaktadır. Sitoplâzmanın kıvrılmış olan hücre zarının içine dolması ile meydana gelen bu yapıların sayesinde amipler hareket eder. Bu ayakları aynı zamanda bir şeyin çevresinde sarmal yapıp onu içeri alırlar.

Amipler hareket ettiğinde yalancı ayaklar yerini değiştirirler. Bundan dolayı amipte şekil değişikliğine neden olur.

Amip Yunan dilinde değişim anlamına gelen bir cümleden gelir.

Not: Biyoloji biliminde yalancı ayak denildiği zaman akla hemen amip gelmelidir.

Amip’in Yaşam Özellikleri Nelerdir?

Amipler genel olarak su olan yerlerde hayatlarını devam ettirirler. Bütün canlılar tek hücreden meydana gelir.

Amiplerin bir diğer farklı olan özelliği ise hep hareket halinde olmalarıdır. Amipler devamlı olarak yalancı ayaklarla birlikte hareket halindedirler.

Sulu yerlerde besin maddelerine denk geldikleri zaman bunları içeriye almak için yalancı ayakları ile yiyeceğin çevresinde hemen hemen bir daire meydana getirirler. Besini bütünüyle kuşatmak için içeriye alırlar.

Amipler ortadan ikiye bölünüp öylece çoğalma meydana getirirler. Amiplerde eşeysiz üreme görülmektedir.

Amiplerin Sınıflandırılması

Asırlar boyunca organizmaların sınıflandırılmasında farklı sistemler, gözlemlenebilir özellikler ile görsel benzerliklere dayanmaktaydı. Amip sınıfı ile alakalı sınırları çizilen net bir canlı grubundan söz etmemiz mümkün değildir.

Geçmişten günümüze kadar amipler, yalancı ayak kullanabilen tek hücreliler olarak aynı grubun içinde sınıflandırılmaktadır. Son senelerde amiplerin de sınıflandırılması için yapılan çalışmalara hız verilmiştir. Bunun sebebi hem amipler arasında evrimsel soy ağacını meydana getirmek hem de amipler ile ilgili daha çok bilgiye ulaşmaktır.

Yalancı ayak meydana getirme ile ilgili bir sınıflandırma yine yapısal bir sınıflandırma olarak karşımıza çıkar. Hâlbuki biyolojide artık filogenetik sınıflandırma ilk plana çıkar.

Amip Dizanterisinin Tedavisi Nasıldır?

Amipler genel olarak su olan yerlerde yaşamlarını sürdürürler. Birtakım amip çeşitleri hayvanların vücutlarında parazit olarak hayatlarını devam ettirirler. İnsanların ya da hayvanların kalın bağırsaklarına giren bu canlılar amipli dizanteri ismi verilen hastalığa yol açarlar.

Dizanteriye yol açan amip ağız yolu ile alınmaktadır. Zaman geçtikçe çoğalıp kalınbağırsağa yerleşen bu amipler kalın bağırsağın içinde yara olmasına sebep olmaktadır.

Kalın bağırsağın içine yerleşen her amip hastalığa neden olmaz. Hastalığa neden olan özel çeşitleri vardır. Bu çeşitler de vücut savunması düşük haldeyken hastalığa neden olabilirler.

Dizanteri tedavisi için bu tek hücrelilerin yok edilmesi için metranidazol ile terasiklin sınıfına ait ilaçlar kullanılmaktadır. Bu hastalığın tedavi süreci 2 haftadan az sürmektedir.

Dizanteriye yakalanmamak için yiyeceklerin kesinlikle yıkanması gerekir, temiz suların içilmesi gerekir son olarak bağışıklık sisteminin güçlü tutulması önem arz eder.

Amiplerin Çoğalma Yöntemleri Nelerdir?

Amiplerin üreme şekilleri bölünme yolu ile gerçekleşmektedir. Bünyesinde yer alan çekirdek ile sitoplâzmaları ortadan ikiye ayırıp üremesini tamamlar. Bu yol ile çoğalan amip büyüyerek gelişimini sağlar ve yeniden ikiye ayrılıp çoğalma işleminin devam ettiği uzmanlar tarafından söylenmektedir. Bu canlılar olumsuz hava koşullarına ulaştıkları zaman kendisini koruma altına alacak bir sistemle beraber bünyelerinin salgılamış olduğu salgılar yardımı ile top şekline gelerek kapanmaktadırlar. Rüzgârlar yahut diğer şartlar ile beraber bu yerden uzaklaştıkları zaman normal su olan bir ortama geldiklerinde tekrardan görevlerine devam ederler.

Adnan Menderes Kimdir? Nereli, Kısaca Hayatı



Adnan Menderes sekiz dönem milletvekilliği yapmış ve başbakan olmuş, başbakan olduğu dönemde ihtilal yaşamış ve ardından idam edilerek vefat etmiş, Türk siyasi tarihinin en önemli isimlerinden biri olmuştur.

Adnan Menderes Kimdir: Türkiye Başvekili; Doğum Yeri ve Tarihi : Aydın 1899; Eşinin Adı : Berin; Çocukları : 3 erkek; Tahsili : Aydınlı zengin bir çiftlik sahibinin oğlu olan Adnan Menderes tahsilini İzmir’deki Amerikan Kolejinde yapmıştır; İzmir Kolejinde tahsilini ikmal ettikten sonra siyaset hayatına atılmış ve bu yoldaki ilk şansını Serbest Fıkra’da denemiştir. Bilâhare Cumhuriyet Halk Partisi saflarına katılan Menderes kısa bir zamanda kendini göstermekte gecikmemiş ve 1930 senesinde Aydın Milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine iltihak etmiştir.

Adnan Menderes bu arada Hukuk tahsilini de tamamlamıştır. Menderes Milletvekili bulunduğu Cumhuriyet Halk Partisinde bir ara parti müfettişliği yapmış, daha sonra Beden Terbiyesi Teşkilâtında vazife almıştır.

1945 senesinde Demokratik rejimin gayrikabili içtinap bir hal aldığını gören Adnan Menderes, Celal Bayar, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü ile birlikte «Dörtlü» Takrire imzasını atmakla zerre kadar tereddüt etmedi. Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan bu dörtlü takrirdir ki, Demokrat Partinin kurulmasına ve dolayısıyla memleketimizde çok partili rejimin yerleşmesine yol açacaktır.

Dörtlü takrire kadar demokrasinin kurulması yolundaki mücadelesine, Cumhuriyet Halk Partisi içinde devam eden Adnan Menderes, meşhur takrirden sonra 15 sene milletvekilliğini yapmış olduğu partiden ayrıldı.

Gerek Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve gerek yurdun en ücra köşelerinde tertiplenen Demokrat Parti mitinglerinde, partisinin sözcülüğünü yapan Adnan Menderes kendini Türkiye Başvekilliğine getirecek yolda ilerlemekteydi. Bu çalışmalardır ki, Demokrat Partinin 1946 seçimlerinde, çok kısa bir mazisi olmasına rağmen, kuvvetli bir muhalefet ekibi halinde Türkiye Büyük Millet Meclisine girmesini sağladı.

1946 ve 1950 seneleri arasında, Adnan Menderes Meclis içindeki ve dışındaki mücadelesini azaltmak şöyle dursun bilâkis daha da arttırdı. İdeal arkadaşları ile birlikte yurdu bir baştan bir başa katetti. Gitmediği kasaba ve köy bırakmadı. Ve bu suretle de 1950 seçimlerinde Demokrat Partinin iktidara gelmesinde birinci derecede bir rol oynadı. Adnan Menderes 22 Mayıs 1950 tarihinden beri Başvekil olarak vazife görmekteydi. İktidara gelmeden evvel, sözcülüğünü yaptığı Demokrat Partinin programını tatbik için o günden beri enerjisinden hiç bir şey kaybetmemiş halde çalışmasına devam etmekteydi.

Adnan Menderes ilk dört senelik icraatının hesabını, 1954 seçimlerinde müsbet bir şekilde vermiş ve partisinin daha da kuvvetlenmiş bir şekilde iktidarda kalmasını sağlamıştır. Normal zamandan bir sene evvel yapılan son seçimler de, yine Adnan Menderes’in Başkanlığını yapmakta olduğu Demokrat Parti tarafından kazanılmıştır.

27 Ekini 1957 seçimlerinde Demokrat Parti, bir evvelki seçimlere nazaran daha az sayıda milletvekilliği elde etmiştir. 27 Ekim 1957 seçimlerini müteakip, Cumhurreisliğine seçilen Celal Bayar, yeni Hükümeti kurmak vazifesini tekrar Adnan Menderes’e vermiştir.

Adnan Menderes’in en büyük gayesi, Türkiye’yi iktisadi bakımdan kalkındırmak, onu mamur bir hale getirmek ve nihayet Türkiye’ye milletlerarası camiada layık olduğu mevkii kezandırmak olmuştur.

4 Şubat 2022 Cuma

İdrarda Kan Pıhtısı Nedir? Neye İşarettir?


İdrarda kırmızı kan hücrelerinin bulunmasına hematüri adı verilmektedir. İdrarın mikroskop altında incelenerek kırmızı kan hücreleri saptanmasına mikroskobik hematüri ve idrarda göz ile görülebilir kanamanın olması durumu ise makroskobik hematüri adı verilmektedir.

İdrarda Görülen Kan Neden Kaynaklanır?

İdrarda görülen kan, idrar yolunun herhangi bir kısmında var olan bir sorundan ya da böbreklerden kaynaklanabilmektedir. İdrarda kan görülmesi durumu korkutucu görülmesinin yanı sıra çoğunlukla hayati bir tehdit oluşturmamaktadır. Hayati bir tehdit oluşturmasa da idrarda kan görülmesinin yani hematürinin altında yatan sebebin araştırılması önemlidir. Çünkü hematüri, nadiren de olsa ciddi bir durumdan kaynaklanıyor olabilir. Kimi zaman herhangi belirgin bir hastalık olmasa da geçici olarak idrarın rendi kırmızı olabilir ki bu duruma ise aşırı miktarda pancar tüketimi, kullanılan bazı ilaçlar ile bazı gıda boyaları sebep olabilmektedir.

Hematüri İdrardaki Kanın Belirtisi

Hematüri, nedeni mutlaka belirlenmesi gereken bir sorun olmasının yanı sıra genellikle idrar yolu taş hastalığı, prostat büyümesi, böbrek kistleri ve idrar yolu enfeksiyonu gibi iyi huylu hastalıklar nedeniyle ortaya çıkabilmektedir. Ancak hematüri sadece iyi huylu hastalıklar sebebiyle değil kötü huylu ve daha ciddi hastalıklar nedeniyle de ortaya çıkabilmektedir ve bu durumda şayet ateş, yanma, sancı ve ağrı gibi durumlarda eşlik ediyor ise mutlaka doktora başvurulmalıdır. Hematürinin ilk bulgusunu hastalar çoğunlukla idrar renginin değişiminden fark etmektedirler ve bazen de pıhtılı idrar şeklinde olabilmektedir. Hematüriye sebep olan duruma göre hipertansiyon, göz kapaklarında ya da bacaklarda şişlik, kilo kaybı, idrar yapma basıncında azalma, idrar yaparken idrar miktarında azalma ile çatallı idrar yapma gibi ek bulgular gözlenebilmektedir. Hematürinin altında yatan sebebin doğru tespiti amacıyla mutlaka üroloji hekimine başvurmak gerekmektedir.

İdrarda Kan Görülmesine Sebep Olan Durumlar,

İdrarda kan görülmesine sebep olan durumlar arasında idrar yolu enfeksiyonları, idrar yolları taş hastalıkları, prostat büyümesi, böbrek hastalıkları, prostat, mesane ve böbrek kanseri bulunması yer almaktadır. Ayrıca, Alport sendromu ve orak hücreli anemi gibi kalıtımsal hastalıklarda, bazı kanser ilaçları, kan sulandırıcı ilaçlar ve penisilin kullanımında, kaza ya da darbeye bağlı meydana gelen böbrek yaralanmalarında ve ağır egzersizler sonrasında idrarda kan görülebilmektedir. İdrarda kan görülmesi durumunda mutlaka üroloji uzmanına başvurulmalı ve kanama kesilse dahi üroloji doktoruna başvurulmalıdır. İdrarda kan görülen hastalarda şayet pıhtılı bir şekilde ağrısız bir kanam gerçekleşiyor ise doktorlar tarafından en ciddi görülen durum olması nedeniyle en kısa zamanda doktora başvurmak gerekmektedir.

Tek Başına Hastalık Olarak Kabul Edilmeyen İdrarda Kan Görülmesi Durumu,

Hematüri yani idrarda kan görülmesi durumu başlı başına bir hastalık olarak görülmemekte ve bu soruna yol açan mutlaka bir etyolojik faktör bulunmaktadır. Hematürinin ise bu faktöre göre tedavi edilmesi gerekmektedir. Hematüri bulgusu doğrultusunda yapılan tahliller neticesinde idrar yolu enfeksiyonu, tümör ya da taş gibi rahatsızlıklara rastlanması durumunda tedavi gerçekleştirilmektedir. Ayrıca kan sulandırıcı ya da aspirin kullanan kişilerde de zaman zaman kendiliğinden idrarda kan görülmesi durumu ile karşılaşılabilmekte ve bu durumda hastalara bol su içmeleri önerilmektedir.

İdrarda Kan Görülmesi Hastalık Belirtisi Midir?

Normal rengi berrak olan idrarda kan hücrelerinin üç adetten fazla görülmesi kanamanın varlığını ortaya koymaktadır. Kimi zaman gözle görülemeyen idrarda ki kan miktarı, rutin bir kontrol esnasında mikroskop ile bakılarak belirlenmektedir. İdrar da görülen kan, boşaltım sisteminde bulunmakta olan bir rahatsızlıktan ya da hastalıktan kaynaklanabilmektedir. İdrarda açık pembe ile koyu kırmızı arasında değişen renklerde bulunan kanın sebebi, kötü huylu tümör, böbrek taşları, nefritler, idrar kesesi tümörleri, idrar kesesi iltihabı ve idrar borusu taşları nedeniyle görülebilmektedir. İdrarda ki pıhtılı kanama ise mesane tümörleri ile böbrek tümörlerinin habercisi olabilmektedir.

İyi Huylu Böbrek Hastalıkları Kanama Nedeni,

İki ana bölümden oluşan boşaltım sisteminde üst kısımda böbrekler ile üst idrar borusu yer alırken, alt kısımda da mesane ile idrar yolu bulunmaktadır. Üst kısımda görülen kanamalar, enfeksiyonlar ile böbrek ya da üreter taşları veya bunların tümörlerinden kaynaklanmaktadır. Oldukça ender dahi olsa iyi huylu böbrek tümörleri kanamaya sebep olmaktadır. Kanamanın bir diğer nedeni ise her iki böbrekte yoğun kist bulunduğunu işaret eden poliskistik böbrek rahatsızlığıdır. Bu rahatsızlığın türleri ise erken yaşta böbrek yetmezliğine yol açabilmektedir.

Sistit Kaynaklı İdrarda kan Görülmesi,

Çoğunlukla kadınlarda görülen alt idrar yollarında bulunan kanama idrar yolu enfeksiyonundan kaynaklanmaktadır. Ayrıca kanamanın yanı sıra karnın alt bölgesinde ağrı, sık idrara çıkma, yanma ve idrarın tam boşaltılamaması gibi belirtiler de ortaya çıkmaktadır. Eğer sistiniz mevcutsa ve diğer belirtilerde gözlemleniyor ise doktor kontrolünde antibiyotik kullanımına başlamak gerekmektedir.

Mesane Kanserini İşaret Eden İdrarda Kan Görülmesi,

Hematürinin yani idrarda kanama görülmesinin en önemlisi mesane kanseridir ve uzun süreli ve ağrısız bir şekilde pıhtılı bir kanama ile ortaya çıkan mesane kanserinin acı hissi vermemesi nedeniyle çoğu zaman önemsenmemektedir. Ancak erken tanı, ürolojik kanserin tedavisinde derece önemlidir. Özelliklede mesane tümörünün eren teşhisinin ardından TUR cerrahisinde oldukça iyi sonuçlar alınmakla birlikte bu vakalarda geç kalınması durumunda ise ameliyatın büyüklüğü, şekli ve hastanın takibi daha zor olabilmektedir. Öncelikle uzun süre sigara kullanan elli yaş üzerinde ki kişilerde idrar kesesi kanseri açısından iyi bir inceleme yapılmalıdır ve böbrek tümörlerinin de birçoğu başka bir nedenden dolayı çekilen ultrasonografi neticesinde ortaya çıkmaktadır. Bu doğrultuda ise idrar da oluşan ve mikroskop ile ya da gözle görülen kanama durumunun ciddiye alınması gerekmektedir.

İyi Huylu Prostat Büyümesine Bağlı İdrarda Kan Görülmesi,

Hematüri yani idrarda kan görülmesi durumu bazı şartlarda önemli bir sorunun göstergesi olmadığı gibi erkeklerde bulunan iyi huylu prostat büyümesi de idrarda kan görülmesine sebep olmaktadır. Kanın oluşturmakta olduğu pıhtılar idrar yolunu tıkayabilir ve prostat büyümesi nedeniyle ortaya çıkan mesane taşları da idrarda kanamaya sebep olan bir diğer durumdur. Bu durumda olan hastalara ise tahlil ve görüntüleme yöntemi ile ya da tanısal endoskopi ile teşhis koymak mümkün olup, özellikle kırk yaş ve üzeri kişilerde bu konuda hassas davranılması gerekmektedir.

İdrarda Kan Görülmesine Yönelik Tedavinin Ardından Dikkat Edilmesi Gerekenler,

Bu durumda hastanın takibi tamamen idrarda kan görülmesine sebep olan hastalığa göre değişmektedir ve bu durum ise doktor tarafından hastaya izah edilmektedir. Fakat hematürinin yani idrarda kan görülmesinin sebebi henüz ortaya konulamamış ise üroloji ya da dahiliye doktorları tarafından hastalar, belirli periyotlar ile kan, tansiyon ve idrar takipleri yapılmak sureti ile takibe alınmalıdır. Özellikle de sigara ya da diğer tütün mamullerini kullanan ya da endüstriyel kimyasallara maruz kalmış olan elli yaş ve üzeri kişilerde görülen idrarda kanama durumu mesane kanseri riski dikkate alınarak özenle ve dikkatle takipleri yapılmalıdır. Kimi idrarda kan görülmesi durumlarında özelliklede travmaya ya da aşırı egzersize bağlı olanlar da tedavi sonrasında takibe gerek bulunmamasının yanı sıra kanser ve glomerülonefrit gibi bazı hastalıklar da ise ömür boyu takibe gereksinim duyulmaktadır.

Eleştiri Nedir? Türleri Ve Özellikleri Nelerdir?



Sanat, yazın ve düşünce yapıtlarını hem öz hem yapı yönünden açıklayan, başarılı ve başarısız ya da değerli ve değersiz yönlerini gösteren, bunları örneklerle somutlayıp belirten yazı türüdür eleştiri. Daha yalınlaştırarak söyleyelim:

Bir sanat, yazın ya da düşünce yapıtıyla onu okuyacaklar arasında bir köprüdür eleştiri. işlevi de büyük ölçüde bu köprülük görevini gerektiği gibi yerine getirmesine bağlıdır.

Okurun, üzerinde durulan yapıtın iç dünyasına girmesini sağlamasına, bu dünyayı olumlu ve olumsuz yönleriyle kavrayıp algılamasına gerçekleştirmesine bağlıdır. Bu tanımdan anlaşılacağı gibi eleştirinin üç temel boyutu vardır:

Eleştiri Türleri:

1) Eleştirmenin Tatar ve Tutumuna Göre,

a) Öznel Eleştiri: Kişisel görüş ve beğenilerin ön planda tutulduğu güzel, çirkin, çağdaş, çağdışı, güçlü, güçsüz… gibi nitelikler kullanılır.

b) Nesnel Eleştiri: Bu eleştiride eleştirmen, duygu ve yoruma girmeden bilimsel eleştiri kuramına uygun olarak açıklama, inceleme ve çözümlemelerden yararlanarak eleştiri yapar. Söylediklerini kanıtlara, belgelere dayandırır.

2) konularına Göre Eleştiriler:

a) Okura Dönük Eleştiri: Bu tür eleştiride eleştirmen, kendini okuruyla özdeşleştirir. Bir okur olarak yapıt ve yaratının kendi üzerinde yarattığı etkiyi eleştirinin çıkış noktası yapar. Bu tür eleştiriye izlenimci eleştiri de denir. Belirli ilke ve kuralları olmayan bu eleştiride tek ölçüt eleştirmenin beğenisidir. Bu yönüyle eleştirel denemeye yakın bir türdür.

b) Topluma Dönük Eleştiri: Bu tür eleştiride eleştirmen bir yazın ürününü (roman, öykü, şiir, tiyatro…) oluşumunu etkileyen tarihsel ve toplumsal koşulları bulmaya, bunlar yardımıyla yapıtı açıklamaya yönelir. Eleştirmen yapıtının yaratıldığı tarihsel ve toplumsal koşulları ölçüt olarak kullanır. Kullandığı ölçütün türüne göre de topluma dönük eleştirinin birtakım türleri vardır. Bu türler şunlardır:

1) Tarihsel Eleştiri: Eleştirmenin yazın tarihinin verilerinden yararlanarak sanat yapıtını değerlendirdiği eleştiri türüdür. Bu eleştiride eleştirmen yazarın yaşamöyküsü ve o dönemin başka yapıtlarıyla da eleştirisini zenginleştirin

2) Toplummsel Eleştiri: Bu tür eleştiride eleştirmen yapıta toplumsal bir belge gözüyle bakar. Yapıtı estetik açıdan değil yaratıldığı dönemi toplumsal boyutlarıyla yansıtıp yansıtmadığı açısından değerlendirir.

c) Sanatçıya Dönük Eleştiri: Bu tür eleştiride eleştirmen yapıtı açıklamak, aydınlatmak için sanatçının yaşamını çıkış noktası yapar. Bunun için sanatçının kişilik özelliklerini, psikolojisini inceler. Sanatçının bu özelliklerini açıklamak için yapıtını belge olarak kullanır. Bu yaklaşımda da iki tür eleştiriden söz edilebilir: yaşam öyküsel eleştiri, ruhbilimsel eleştiri.

Yapıta Dönük Eleştirileri: Bu tür eleştiride eleştirmen metnin yapısını, bu yapıyı oluşturan öğeleri kavrayıp açıklamaya çalışır. Başka bir deyişle sanatçı seçtiği konuyu işleyip öze ya da içeriğe dönüştürürken nasıl bir yol izlemiş? Yapıtın dokusunu oluşturan öğeler (konu, anlatım biçimi, olay örgüsü, simgeler, kişiler arasındaki ilişkiler ve çatışmalar) nasıl ver-ilmiş? Eleştirmen bu sorular üzerinde düşünür. Bunları bir bütün olarak değerlendirir. Sanatçının seçtiği malzemeyi nasıl biçimlendirdiğini araştırır.

Bu biçimlendirmeyi bütüncü bir yaklaşımla değerlendirir. Yapıt ve yaratının yapısını oluşturan öğelerin birbirleriyle bağıntılarını, bunların işlevlerini ve yaptın oluşumuna katkıların’ inceler. Böylece biçim, değerlendirmede anahtar kavram olur. Bunun için de yapıt ve yaratıya dönük eleştiriye biçimci eleştiri, yapısalcı eleştiri, yeni eleştiri, nesnel eleştiri… gibi adlar verilir.

Türk edebiyatında Namık Kemal’in “Tahrib-i Harabat” adlı yapıtı ilk eleştiri kabul edilir. Edebiyatımızda yetişmiş öteki eleştirmenler şunlardır: “Hüseyin Cahit Yalçın, Cenap Şehabettin, Ali Canip Yöntem, Ahmet Hamdi Tanpınar, Cemil Meriç, Mehmet Kaplan, Cevdet Kudret, Nurullah Ataç, Mehmet Fuat, Doğan Hızlan, Feridun Andaç, Berna Moran…”

Biyom Nedir? Biyom Çeşitleri ve Özellikleri Nelerdir?

Biyom Nedir?

Yerkürenin iklim kuşaklarına bağlı olarak geniş coğrafik bölgelerde bulunan ve ekosistemleri kapsayan alanlara biyom denir. Biyomlar geniş bir bölgeyi ya da bir kıtanın belirli bir parçasını kapsayacak ölçüde geniş olan bir ekosistem gibi düşünülebilir.

Bitki ve Hayvanların Yeryüzündeki Dağılımını Etkileyen Faktörler

Canlıların coğrafik dağıtımını etkileyen faktörler biyocoğrafyanın alanına girer. Bu faktörler aşağıda verilmiştir.

Türün dağılımı: Bir organizmanın bulunduğu alandan, üreyebileceği başka bir alana yayılmasıdır. Yeni bir alana yerleşmede fiziksel çevre koşulları ve biyolojik çevre özellikleri önemlidir.

Davranış ve habitat seçimi: Canlılar kendi yaşam şartlarına uygun koşullara sahip alanlarda dağılış gösterir. Ortam koşullarının değişmesi durumunda ya yeni ortama uyum sağlamaya çalışır ya da o ortamdan göç eder.

Biyotik faktörler: Canlıların birbirleriyle olan ilişkisi ve koevrim yeryüzündeki dağılımlarında oldukça önemlidir.

Abiyotik faktörler: Sıcaklık su, rüzgâr ve güneş ışığı gibi iklim koşulları, kara parçasının büyüklüğü, kayalar ve topraklardaki bölgesel farklılıklar, okyanus akıntıları ve sıradağlar gibi fiziksel çevre koşulları bitki ve hayvanların yeryüzündeki coğrafik dağılışlarını doğrudan etkiler.

Dünyadaki Başlıca Karasal ve Sucul Biyomların Özellikleri

Sıcaklık, su, ışık ve rüzgâr bir bölgede hüküm süren hava koşulları olan iklimin ana elemanlarıdır. Bu dört abiyotik faktör biyomların yayılışını belirler.

1. Karasal Biyomlar

Karasal biyomların coğrafik yayılışı, büyük ölçüde, iklimdeki bölgesel değişiklikler üzerine dayanır. İklimin yeryüzündeki enlemlere göre olan dağılış modeli, aynı zamanda biyomların da enlemlere göre olan dağılış modellerini belirler.

Karasal biyomlar sıklıkla, temel fiziksel ya da iklimsel özelliklere göre ve sahip oldukları baskın bitki örtüsüne göre isimlendirilirler. Karasal biyomlar; orman, çöl ve çayır biyomları olarak gruplandırılır.

Orman Biyomları

Bu biyomların en önemli özelliği dikey tabakalaşmadır. Bitkilerin biçimi ve büyüklükleri tabakalaşmayı büyük ölçüde belirler. Dikey tabakalaşma, hayvanlar için çok farklı habitatlar sağlar.

  • Tropikal Yağmur Ormanları: Yoğun yağışa ve yük-sek nem oranına sahiptir. Bu özellik bu biyomdaki biyolojik çeşitliliğin artmasını sağlamıştır. Fotoperiyot ve sıcaklığın hemen hemen sabit olduğu ekvator çevresi bu biyomun alanıdır.
  • Ilıman Bölge Yaprak Döken Ormanları: Orta enlemler boyunca yer alan geniş yapraklı, iri gövdeli, kısa boylu ve kışın yaprak döken ağaçlardan oluşur.
  • İğne Yapraklı Ormanlar: Yüksek enlemler ve yüksek rakımda yer alan bu biyom kuzeydeki kozalaklı ormanı (tayga) kapsayan en geniş karasal biyomdur. Tayga, uzun süren soğuk ve karlı kış mevsimleri ve kısa yaz mevsimleriyle tanınır.
Çayır Biyomları

Yazların sıcak ve kurak, kışların soğuk geçtiği iklim bölgelerindeki otlarla kaplı alanlardır. Yağışlar çölleşmeye izin vermez, ancak orman oluşumu için yetersiz kalır.

Çöl Biyomları

Yağışların seyrek ve az olduğu, toprak sıcaklığının 60 °C nin üzerine çıkabildiği çok kurak alanlardır. Bu biyomda su depolama özelliği olan kaktüsler ve kökleri derinlere uzanan çalılar bulunur.

Tundra

Arktik tundra, kalıcı olarak donmuş durumdaki toprak tabakası, şiddetli soğuk ve kuvvetli rüzgârlar ile karakterize edilir. Bitkiler kısa boylu çalılar ya da hasır formlarındadır.

2. Sucul Biyomlar

Sucul biyomlar alan olarak biyosferin en büyük kısmını oluştururlar. Çoğunlukla ışık geçirgenliğine, sıcaklığ’a, kıyıya olan uzaklığına ve komünite yapısına göre dikey olarak tabakalaşır.

Tatlı Su Biyomları

Tatlı su biyomlarının, durgun su kütleleri (göller ve gölcükler) ve hareketli su kütleleri (nehirler ve akarsular) olmak üzere iki genel sınıfı vardır. Birçok gölde organizma komüniteleri suyun derinliğine, kıyıya uzaklığına göre yayılış gösterir.

Akarsular ve nehirler, sürekli olarak bir yönde akan su kütleleridir. Akarsuların başlangıç kısmında su, genellikle soğuk ve temizdir. Akarsu biyomlarının besin maddesi içeriği, büyük ölçüde akarsuyun üzerinden aktığı arazi ve bitki örtüsü tarafından belirlenir. Sulak alanlar; toprakları suya doymuş bataklıklar, sazlıklar, turbalıklar, sulak çayırlar ve denizlerin altı metre derinliğine kadar olan kesimleri kapsar. Ekolojik bakımdan sulak alanlar en zengin biyomlar arasında yer alır. Çok çeşitli omurgasız hayvan topluluklarını ve çok çeşitli kuş türlerini barındırırlar.

Tuzlu Su Biyomları

Okyanuslar ve denizler tuzlu su biyomlarını oluşturur. Bu biyomlar yer kürenin %70 ini kapsar. Bu biyomlarda komünitenin yapısını, dalgalar, gelgitler, akıntılar, tuzluluk, basınç ve ışık yoğunluğu gibi fiziksel etmenler belirler. Bu biyomlarda tür çeşitliliği kıyıya yakın bölgelerde daha fazladır. Canlılar; kıyıya olan uzaklığa, suyun derinliğine ve ışık geçirgenliğine göre dağılım gösterir.

25 Aralık 2017 Pazartesi

Verimli Bir Şekilde Çalışmak İçin 15 İpucu (Bilimsel Olarak Kanıtlanmış)
Çalışmaya çalışma aşamasını kazasız belasız atlatmak bazen çalışmaktan daha önemlidir. Abraham Lincolnbir ağacı kesmek için 6 saati olsa bu sürenin 4 saatini kullanacağı baltayı bilemek için harcayacağını söylüyor. Eğer sıkı çalışmayı hayat tarzı olarak benimsiyorsanız sıkı çalışmanın yanı sıra akıllıca ve verimli çalışmayı, işinizi kolaylaştıracak adımları benimsemeyi öğrenmeniz gerekiyor.
Pratik alanların aksine verimli çalışmak sadece Amerika’yı keşfetmekle bitmiyor. Bir sonraki aşamaya geçmek için tekrardan yeni bir Amerika keşfetmeniz gerekiyor. Amerika’nın peşine düşüp verimli çalışmanın yollarını keşfetmeyi şansa bırakmak istemeyenlerdenseniz, bilimsel olarak kanıtlanmış 15 ipucunun yardımıyla çalışmalarınıza verim kazandırabilirsiniz.



#1- Çalışma Zamanınızı Takip Edin

Zaman işi iki şekilde çözülür. Ya siz onu kontrol edersiniz, ya da zamanla o sizi kontrol altına almayı öğrenir. Her iki koşulda da zaman yapılan çalışmaların karşılığının teminatıdır. Bugün her zamanki projenize ne kadar zaman ayırdınız? Kaç kere Instagram’a girip hikayeleri baştan aşağıya dolaştınız? Daha doğrusu Instagram’a girip tüm hikayeleri gezmek bugünkü iş rutininizin bir parçası mıydı?
Bu ve daha fazlasına cevap vermek için çalışma zamanınızı takip etmeyi öğrenmemiz gerekiyor. Bilim adamlarının yaptığı araştırmalara göre pedometre kullanmaya başlayan insanlar sıradan rutinlerinin aksine en az günde 1.60 km daha fazla yürüyormuş. Üstelik bu kişilerin fiziksel aktivitelerinde de %27 artışmeydana gelmiş. Tüm bunların nedenini bence gayet iyi biliyorsunuz. Ölçümleme yapmak bizleri gerçeğe yakınlaştırıyor.

#2- 90 Dakikada Bir Fişinizi Çekin

Bilimsel araştırmalara göre sınırsız çalışma diye bir şey yok. Verimli bir çalışma dilimini tamamlamak için en geç 90 dakikada bir ara vermeniz gerekiyor. Bunun bilimsel gerçekliğinin ardındaysa vücudun sirkadiyen ritmi yatıyor.
Sirkadiyen ritmi; 24 saatlik döngü içinde vücudumuzda meydana gelen fiziksel ve mental davranışlarımızın tümünü kapsıyor. Bu tepki içinde bulunduğumuz çalışma ortamı ışığına göre değişiklik gösteriyor. Bilimsel olarak bu döngümüz tıpkı uygu döngümüzde olduğu gibi 90 dakikada bir sonraki aşamaya geçiyor. Yani durmadan çalışmak sizi yıprattığı gibi verimli çalışmaktan fersahlarca uzağa götürüyor. Bu da bilimsel olarak neden beynimizin odaklanma aralığının en fazla 90 ile 120 dakika arasında olduğunu açıklıyor.

#3- Şekerleme Yapın

Şekerleme yapmadan önce şekerleme ve derin uyku arasındaki farkı mutlaka öğrenin. Bilimsel araştırmalara göre öğlenden sonra yapacağınız 20 dakikalık şekerleme kestirmesi daha verimli çalışmanıza yardımcı oluyor.
Ufak bir uyku sizi deşarj ederken vücudunuz ve beyninizin tazelenmesine yardımcı oluyor. Üstelik yapılan kısa zamanlı şekerlemeler vücudun rahatlamasına yardımcı oldukları gibi kalp krizi riskini de azaltıyor. Çalışma ortamınızda şekerleme yapmak için uygun bir alan var mıdır elbette bilemeyiz ancak GooglePfizerProctor & Gable ve daha birçok büyük şirketin çalışma alanlarında kısa şekerlemeler yapmak için hazırladığı alanlar mevcut. 

#4- Doğal Işık Altında Çalışın

Northwestern üniversitesinin yaptığı bilimsel bir araştırmanın sonuçlarına göre, çalışma ortamındaki ışığın çalışanları uyku durumu, aktivitesi ve yaşam kalitesi arasında kuvvetli bir bağın olduğu görünüyor.
Üniversitenin yapmış olduğu araştırmaya göre gündüz doğal ışık altında çalışan personeller kendilerini daha dinç hissediyor ve yaşam kalite puanları doğal ışık altında çalışmayanlardan daha yüksek görünüyor. Aynı bilimsel araştırmanın içinde yer verilen diğer bilgilere göre çalışma ortamında doğal bir pencereye sahip olunması verimli çalışmayı ve personellerin enerjisini ciddi oranda arttırıyor.

#5- İnternet Hızınızı Arttırın

Boston merkezli bir analiz gurubunun yaptığı araştırmaya göre daha yüksek internet hızına sahip olan şehirlerde yaşayan insanlar daha verimli çalışıyorlar. Rapor bizim gibi tüm işi internet üzerinden yürüyen insanlar için aslında gerçek bir kanıt niteliğinde. Bir an için tüm gün boyunca karşısında oturduğunuz bilgisayarın size daha yüksek hız sunduğunu düşünün. Sayfaların ve dosyaların yüklenmesini bekleyeceğiniz tüm o sürenin size kaldığını hayal edin. ISS için daha ekonomik paketlere bakmak yerine artık internet hızımızı düşünmenin vakti bilimsel kanıtlara göre gelmiş demektir.

#6- Ya Dışarı Çıkın, Ya Dışarıyı İçeri Getirin

Yapılan bir araştırmaya göre, dış ortamlarda vakit geçirdikten sonra işin başına geçmek insanların daha verimli çalışmasında kuvvetli bir etken olarak rol alıyormuş. Etrafın ağaçlar ve kayalarla çevrilmesi hem yaratıcılık hem de verimlilik ögelerinin artmasına yardımcı oluyormuş. Ne yazık ki her zaman böyle bir ortamı bulmak veya kendimizi çalışma aralarında dışarıya atmak mümkün olmayabilir. Bu tip durumlarda uzmanlar dışarıyı içeriye getirmemizi tavsiye ediyor.
Çalışma ortamınızda bulunan yeşillik statüsündeki hemen her bitki stres seviyenizin düşmesine ve verimliliğinizin artmasına yardımcı oluyor. Dışarıya çıkamıyor musunuz? O halde dışarıyı içeriye getirmek ve aynı ortamı taklit etmek için belki bir şeyler ayarlayabilirsiniz.

#7- Yatmadan Önce Gününüzü Planlayın

Uzmanlara göre yatmadan önce veya çalışma gününüze başlamadan önce gününüzü planlamak, yapabileceğiniz en verimli şeylerden biri olarak görünüyor. Neleri yapacağınızı bilerek güne başlamak stresin kankası olan kaygı ve endişeyi kapı önüne koymanıza yardımcı oluyor. Sonuç olarak mental rahatlıkla güne başlamanın rahatlığı üzerinize çöküyor.

#8- Mutlu Olun

Warwick üniversitesinde yapılan bir araştırmaya göre kişisel hayatlarında mutlu olan insanların çalışma hayatlarında yüzde 12 daha üretken oldukları görülmüş. Araştırmada görev alan uzman doktorlardan biri olan Dr. Eugenio Proto bu durumu; “Yaptığımız araştırmalarda mutlu olan insanların aynı görevlerde daha üretken olduğunu gözlemledik. Üstelik mutlu insanların başarıya ulaşma arzusu ve duygusal etkisi çalışma ortamındaki diğer insanları da etki altına almaya yardımcı oluyor.” şeklinde açıklıyor. Evet mutlu olmak kolay olmayabilir ama en azından denemeye değer.

#9- Haberleri Takip Etmeyin

Sürekli 7/24 online olan bir dünyada olup haberlerden etkilenmemek elbette mümkün değil. Joel Gascoigne’ye göre haberler es geçmeniz gereken detaylardan biri. Çünkü haberlerin iyi haberler ve kötü haberlere oranla kıyası yapıldığında kötü haberlerin sayısının kat kat üstün olduğu görülüyor. Kötü haberler ve ardı ardına alınan kötü haberler modunuzu etkilediği gibi çalışma azminin düşmesi ve karamsarlığa yol açıyor. Yaşadığınız toplumdan tamamen kopmamak için haberlerden ayrı kalmanız elbette düşünülemez ancak en azından haber takip etme işini gün tamamen sona erdikten sonraya ertelemek gerekiyor.

#10- Arkadaşlarınızla Takılın

Sosyometrik araştırmacıların yaptığı testlere göre öğle yemeklerini arkadaşlarıyla birlikte geçiren insanlar hafta boyunca diğer insanlara göre %36 oranında daha verimli çalışıyor. Aynı testte belirtilen bir başka açıklamaya göre ise arkadaşlarıyla vakit geçiren grubun stres seviyesi diğerlerine oranla %30 daha azgörünüyor. Yani her derdinizi dinleyip yanınızda olan İsmet’e fazladan vakit ayırmanız hem hayatınız hem de işiniz için oldukça önemli.
Sosyal ortamlarda varolan insanlar diğer insanlarla sosyalleşerek zihinini temizliyor ve iletişime geçerek farklı konularda yeni bakış açıları ediniyor. Google gibi şirketlerin neden kampüs tarzında çalışma alanlarına sahip olduğunu bizce bu araştırma daha net açıklıyor.

#11- YouTube İzleyin

Siz ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ancak bilime göre YouTube’dan video izlemek işe yarayabilir. Melbourne üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmaya göre ertelemek (procrastination) bazen faydalı olabiliyor. Dr. Brent Coker’a göre çalışırken internette sörf yapan insanlar, diğerlerine göre daha üretken olabiliyor. 
Coker’a göre insanların güçlü şekilde konsantre olabilmesi için bazen sıfır noktasına geri dönmeleri gerekiyor. YouTube gibi internet siteleri bu adımda ciddi bir kurtarıcı olabiliyor. Tabii siz bilim böyle söylüyor diye YouTube’un en işe yaramaz içerikleriyle vaktinizi öldürmeyin. Vaktinize değer katacak ve zihininizi rahatlatmanıza yardımcı olacak içeriklere yönelin.

#12- Çalışma Ortamı Sıcaklığınızı Ayarlayın

Finlandiya’da yapılan bir bilimsel araştırmaya göre, çalışma ortamının fazla sıcak veya fazla soğuk olması verimli çalışmanın önündeki en ciddi sorunlardan biri olarak görünüyor. Yapılan araştırmaya göre ideal çalışma sıcaklığının 21 ile 22 derece arasında olması gerektiği ek notu düşülüyor.
Çalışmanın detaylarındaki bir bilgiye göre, ortam iklimlendirmesi başarılı olmayan alanlarda çalışmak zorunda olan personeller bilgisayar kullanırken %44 daha fazla hata yapıyor. Buna benzer bir başka bilimsel çalışmayada daha önce farklı bir blog yazısında biz değinmiştik;

#13- Dağınıklığı Ortadan Kaldırın

Princeton üniversitesinin nörobilim enstitüsünde yapılan bir çalışmaya göreçalışma ortamınızın dağınık olması verimliliğiniz doğrudan etkiliyor. Öyle ki, fazla dağınık ortamda çalışmak zorunda kalan personellerin beyin aktivitelerinin ciddi oranda düşüş yaşadığı gözlemleniyor. Bu bilimsel araştırmalar ışığında minimalist bir çalışma ortamının verimli çalışmak için daha ideal olduğunu tekrardan hatırlatabiliriz.

#14- Multitasking’den Uzaklaşın

Birçok kişi tam aksini düşünse de çalışırken beyninizin aynı anda iki farklı işle uğraşması pek olağan bir durum değil. Bu nedenle Multitasking’den olabildiğince uzaklaşıp aynı anda sadece tek bir işi başarıyla tamamlamaya odaklanmak gerekiyor. 
“Get More Done — One Thing at a Time” kitabının yazarı olan Devora Zack’ın araştırmalarına göreMultitasking olarak çalışmak beynimizin yaratıcı bölümünü %40 oranında yavaşlatmasına ve stres seviyemizin artması neden oluyor. Tabii hala aksini düşünüyorsanız, o sizin bileceğiniz iş.

#15- Müzik Dinleyin

Çalışırken etrafınızda bulunan sesler daima dikkat dağınıklığına neden olabilir. Oysa doğru sesleri kullandığınızda bu dezavantajı bir avantaja çevirip sefasını sürebilirsiniz. Bilim de tam olarak bunu söylüyor. Çalışma performansınızı arttırmak için doğru müzik seçimi yapmak son derece önemli. Olabildiğince mental gücünüzü arttıracak ve enstrümantal müzikler dinleyerek daha kolay odaklanabilir ve genel konsantrasyonunuzu arttırabilirsiniz.
Bu listemiz son zamanların en uzun listelerinden biri oldu. İşin içine bilim ve bilimsel gerçeklikler girince uzama kaçınılmaz oluyor, her bir bilimsel gerçeklik umarız çalışma performansınızı arttırmaya yardımcı olacaktır :)

11 Ekim 2017 Çarşamba

Harry Harlow'un Korkunç Deneyi "Çaresizlik Kafesi"

Çaresizlik Kafesi deneyi nedir?


Dünyaca ünlü bir psikolog olan Harry Harlow'un, takıntılı olduğu sevgi kavramı için yaptığı etik dışı deneyin adıdır. Bu deney maymunlar üzerinde yapılmıştır. Deneyde çaresizlik kuyusu denilen, çevreden tamamen izole bir ortama koyulan maymunlar, yapay iki anne ile karşılaştılar. Bu annelerden biri sadece tel ile sarılıydı ancak üzerinde bir emzik ile süt verilerek beslenme sağlanabiliyordu. Diğer yapay anne maymun ise süt vermiyor ancak yumuşak ve sıcak bir elyaf ile sarılmıştı. 

Deneyin amacı?

Harlow'un deneydeki amacı; o günkü yaygın görüşün aksine bebeğin bağlanacağı kişinin beslenme ihtiyacını karşılayan yerine kendini güvende ve korunur hissettiren olduğunu göstermekti. Bu deneye ilham kaynağı olan şey ise daha önceleri boş kafese koyduğu minderlere maymunların sevgi bağı oluşturmasıydı. Deneyin sonucunda gerçekten de Harlow'un beklediği gibi maymunlar süt veren anne yerine sıcak ve yumuşak anneyi tercih etmişlerdir. 

Deney her ne kadar psikoloji bilimi için önemli sonuçlar ve bilgiler verse de, yavru maymunların dış dünyadan tamamen izole bir şekilde hapsedilmesi ve bu durum sonucunda çıldırıp kendilerini aç bırakarak intihar etmeleri gibi kötü bir durum yaşanmıştır. Bu durum sonucunda meslektaşları Harlow'u ve yöntemlerini eleştirmiştir. Ancak Harlow bu eleştirilere karşı kendini "Maymunları nasıl sevebilirsiniz?" gibi saçma bir şekilde savunmuştur. Bu tutumu büyük tepki toplamış ve bu deneyler sonucunda 1970 'lerde hayvan haklarını ihlal eden deneyler yasaklanmıştır. 

8 Ekim 2017 Pazar

2018 DGS Avrupa Birliği İlişkileri Bölümü Taban Puanları ve Kontenjanları
2018 dgs kontenjan


Üniversitelerin Avrupa Birliği İlişkileri Bölümü için Dikey Geçiş Sınavı (DGS) taban ve tavan puanları ve kontenjanlarını bu sayfadaki bilgiler ile öğrenebilirsiniz. Bu bilgiler 2017 puanlarıdır, 2018 yılı için tercih yapılırken bu bilgiler göz önünde bulundurulmalıdır.


ÜniversiteFakülteBölümTürüKont.Yerl.TabanTavan
İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİSosyal ve Beşeri Bilimler FakültesiAvrupa Birliği İlişkileri (İngilizce) (Tam Burslu)EA11238,73976238,73976
İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİSosyal ve Beşeri Bilimler FakültesiAvrupa Birliği İlişkileri (İngilizce) (%75 Burslu)EA44202,10100214,07439
YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ  (KKTC-LEFKOŞA)İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiAvrupa Birliği İlişkileri (İngilizce) (Tam Burslu)EA11210,58206210,58206
YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ  (KKTC-LEFKOŞA)İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiAvrupa Birliği İlişkileri (İngilizce) (%75 Burslu)EA21196,34978196,34978
2018 DGS Arapça Öğretmenliği Bölümü Taban Puanları ve Kontenjanları

Üniversitelerin Arapça Öğretmenliği Bölümü için Dikey Geçiş Sınavı (DGS) taban ve tavan puanları ve kontenjanlarını bu sayfadaki bilgiler ile öğrenebilirsiniz. Bu bilgiler 2017 puanlarıdır, 2018 yılı için tercih yapılırken bu bilgiler göz önünde bulundurulmalıdır.


ÜniversiteFakülteBölümTürüKont.Yerl.TabanTavan
ADIYAMAN ÜNİVERSİTESİEğitim FakültesiArapça ÖğretmenliğiSÖZ66263,25774292,03944
ADIYAMAN ÜNİVERSİTESİEğitim FakültesiArapça Öğretmenliği  (İÖ)SÖZ66259,90774272,27088
GAZİ ÜNİVERSİTESİ  (ANKARA)Gazi  Eğitim FakültesiArapça ÖğretmenliğiSÖZ55275,55694305,39557
İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİEğitim FakültesiArapça Öğretmenliği  (Tam Burslu)SÖZ11266,92689266,92689
İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİEğitim FakültesiArapça Öğretmenliği  (%50 Burslu)SÖZ77249,03478266,81232